Demir Demirkan’dan bir ilk roman: Zamanda Saklı
2005 yılında henüz toy bir üniversite öğrencisiyken yakın bir arkadaşım doğum günümde bir kaset hediye etti. O zamanlar kasetler vardı; şimdiki kuşağın pek aşina olmadığı bir şey. Müzik çalarların henüz dijitalleşmeye yeni başladığı zamanlar… Mp3’lerin hızla yayıldığı, internetten müzik dinlemenin legal/illegal yollarının virüs gibi çoğaldığı yıllar. YouTube yok. Spotify yok. Dışarıda korsan tezgahta toplu mp3 CD’leri filmlerle beraber satılıyor. Çocukluk arkadaşımın çok seveceksin diyerek hediye ettiği kaset Demir Demirkan’ın 2004 İstanbul albümüydü. O kaset o kadar çevrilip çevrilip dinlendi ki, bugün bile rifleri, soundu, şarkı sözleri ezberimde. O yılların ve o yıllar dinleyip havsalamızda büyüttüğümüz müziklerin, sözlerin kişisel yaşantımıza dokunduğu düşünmeden edemiyorum.
Biraz kişisel bir giriş oldu ancak ‘Zamanda Saklı’yı okurken hissettiklerimi, yazarının müzikal geçmişinden bir şeylere bağlamak kadar doğal bir şey olmadığını düşünüyorum. Kitabı bahsettiğim albüm içinde yer alan bir şarkıyla bağdaştırdım ancak bu benim kişisel çıkarımım; böyle bir şey olmadığını biliyorum. Çünkü Demir Demirkan, dört kitaptan oluşacak seri için aynı projeye dahil edilen bir müzik albümü de yayınlayacağını duyurdu. Yani temelim doğru; hikaye, kendi içinde bir müzik de taşıyor.
Bahsettiğim şarkı ‘Gitti Gider’. Yazı içinde birkaç dizesini paylaşacağım.
DÖRT KİTAPTAN OLUŞACAK SERİNİN İLK KİTABI
Demir Demirkan’ın ilk romanı ‘Zamanda Saklı’, Karakarga Yayınları tarafından yayımlandı. Biraz önce de bahsettiğim gibi dört kitaptan oluşacak bir serisinin ilk kitabı. Kitap bizi Berk karakteriyle beraber zamanda ve mekanda yolculuk yaptığımız bir serüvene sokuyor. ‘Zamanda Saklı’, Demir Demirkan’ın metnin göbeğine yerleştirdiği bir ütopya tasviriyle bize yaşadığımız dünyayı aslında bizim çekilmez ve yaşanamaz kıldığımızı da gösteriyor.
İlk bölümde Berk’i bir barda bir şeyler yudumlarken buluyoruz. Günlerini aynı boşluk ve döngü içerisinde geçirmektedir. Günübirlik ilişkiler, bol alkol, müzik, kendinden nefret edercesine sürdürülen beş parasız bir hayat. Aynı şarkıda mırıldandığı gibi: “Günler geçer saymazsın, sonu yokmuş gibi yaşarsın, geceler mezar olur dalarsın uykuya…” Bara borcu var, kirayı ödeyememiş. Günün sonunda boşluğa düştükçe takıldığı bir kızla eve giderken işler yolunda gitmez. Ev sahibi kapısının kilidini değiştirmiştir. Gecenin ikisinde İzmir ayazında yalnız başına kalır. Aldığı alkol ve uyuşturucu maddenin etkisi altında ne yapacağını kestiremez. Senelerdir girmediği baba evine mecbur kaldığı için kaçak gibi girer. Anne ve babası öldükten sonra ilk kez adım atıyordur.
EVİN ÇATI KATINDAN ÜTOPYAYA…
Evin çatı katında sandık içinde üstüne örtecek bir şeyler ararken farklı bir şey bulur. Kafası o kadar güzeldir ki yaşadığının halüsinasyon olduğunu düşünür. Açtığı sandıktan çıkan bir at, ona sırtına binmesini söyler. Korkudan ne yapacağını bilmez, ona yaklaşan ata dokunur. Gerçektir. Sırtına atlar. Evinin çatı katından bir ütopyaya uçar. Şarkıya yeniden bakıyoruz: “Bu adam gitti gider, yorgun argın, usulca buradan göçer, kırgın üzgün…”
Gözlerini açtığında başında anlamadığı dilde konuşan ve emirler veren mızraklı insanlar vardır. Karga tulumba alıp götürürler, hapishane benzeri bir yere kapatılır ancak ne olduğunu, nerede olduğunu anlaması mümkün değildir. Onu getiren at, yedi gün boyunca burada kalması gerektiğini söylemiştir. Süre sonunda onu aynı yerden alacaktır. Dönmenin başka yolu yoksa, burada kalmaktan başka de çaresi yoktur. Bunu içselleştirir, katlanır. Kapatıldığı yerde insanlarla iletişim kurmaya çalışır. Başında bir nöbetçi gözünü ondan ayırmamaktadır. Nihayet bir kadın çıkar gelir. Onunla anladığı dilden, yani Türkçe konuşmaya başlar Sora. Kim olduğunu sorar. Berk cevap verir ancak iki tarafın kafası da daha çok karışır. Berk bir zaman yolculuğu yaptığını yavaş yavaş anlar. Ancak kafası hâlâ karışıktır: Uyuşturucu maddenin etkisi midir yoksa gerçekten bir yolculuk mu yaşamaktadır?
Günler geçtikçe Berk’in zararsız olduğunu anlarlar. Atep Klanı herkesin eşit olduğu, paranın kullanılmadığı, toplum üyelerinin duyusal olarak da birbirlerine bağ kurabildiği mistik bir klandır. Berk bu topluluktan çok etkilenir. Sora’dan da. Bu çekim karşılıksız da değildir.
Hikayemizin bundan sonrası bir karar alma-vazgeçme eşikleri üzerinde ilerler. Berk kalacak mıdır? Sora geçmişte yaşadıklarından sonra ona güvenip kalbini açacak mıdır? Dahası Berk’in günümüz dünyasıyla ilişkisi ne olacaktır? Bir gün oraya dönerse veya dönmesi gerekirse ne yapacaktır?
Demir Demirkan, yoğun duygudurum aktarımlarıyla ilk romanında kurmaca eserlere yatkınlığını okuruna gösteriyor. Çizdiği ütopyayla da günümüz dünyasına eleştirel bir bakış sunuyor. ‘Zamanda Saklı’ hızla okunan, keyifli ve heyecanlı bir hikaye. Devam kitaplarını merakla bekletecek bir başlangıç. Sonraki şarkılarını hevesle dinleten A1 parçaları gibi.